5 Ağustos 2018 Pazar

Söz meclisten içeri

Kimi zaman bir beyfendi, kimi zaman da aynasız bir düşmandı Zaman.
Bulduğu her boşluğu dolduran ama asla taşmayan bir suydu.
Kafayı boşaltan da, dolduran da
Acıyı bindiren de dindiren de oydu.
Hayatının içerisinde kapladığı alan arttıkça sana saygı göstermeye alışmış insanların arasında yaşıyorsun.
Ama kalın bir yorgan gibi örterken üzerini Zaman, sadece saçlarına ak düşürmekle kalmaz, alır götürür senden bir şeylerini. Diğer bir deyişle O arttıkça, sen azalırsın.

Öte yandan Zaman'ın tek işi koskoca evrende senin bırakmaya çalıştığın değersiz izleri silmek de değildir. Bunları yaparken senin de hala ondan alabileceğin bir şeylerin olduğunu gösterir sana.
Uzanıp almak senin elinde... Almamak da öyle...

Nedense hep sigaramı söndürmek üzereyken gelir bu aklıma. Dayanamam, yakarım bir tane daha - aynı tadı vermese de artık.

Nefes alanın en büyük düşmanı olan o piçle her karşılaştığımda yenileceğimi bile bile savaşıyordum. Yine kaybediyordum. Bu durumdan çok sıkılmış olacağım ki, kaybedişlerimden ne kazanabileceğime akıl yormaya başladım. Aslında işin doğrusu hiç kazanamadığım için ya da hep kaybettiğim için kendimi kandırmaya çalışıyordum ama bunu sizin bilmenize gerek yok.

Görüp geçirdiklerim ve beni görüp bana geçirilenler. Bunlardan bir düstur çıkarmanın Zaman'ı gelmişti.

Boğazı yakan viski midir yoksa boğaz viskiyi ölümüne sevdiği için yine kaybedeceğine mi yanıyordur? Buna Whiskey Paradox diyor bar filozofları. Birkaçı kendini yakarak öldürmüştür ama bunları konuşmanın şimdi sırası değil.

Prometheus'un ağzına sıçayım. Biz o ateşi hiç haketmedik. Haketseydik zaten tanrılardan çalmaya gerek kalmazdı, kendimiz yakardık. Hem de nasıl yakardık. Bizimle alay edip oynadıkları her bir saniye için, elimizden aldıkları ve elimize verdikleri için (özellikle elimize verdikleri için) öyle bir yakardık ki, yanan dünyadan yükselen dumanlar Güneşin etrafını bir çamur gibi sarıp onu karartırdı. Ama yok, Herif çalmış bir kere. O ateş ne intikam arzusuyla ne de insanlık uğruna çalınmadı, onu tanıyan herkes size bunu tasdik edecektir. Adamın tamamen kişisel çıkarları uğruna çalındı.

Neyse onu parçalayan kargalar da beni onaylayacaktır - ciğeri beş para etmez bir herifti.

O zamandan bu zamana çok Zaman geçti aradan.

Geçen bu kadar Zaman beni yordu, iyiki de yormuş.
Bu isyan ateşi söndü sönecek.
Ama gitmeden önce edilecek son bir küfürüm daha var.
Arka cebimde sakladığım son bir dal daha.
Anlatacak son bir hikayem daha var.

Burası MarianaÇukuru. Karanlık, soğuk ve derin.
Her Zaman.

10 Haziran 2016 Cuma

8 Haziran 2016 Çarşamba

Seksi şempanze

Soldan soldan.

Bu günlerde bir şeyler kafamı kurcalıyor.

İnsan mal mı doğuyor, yoksa doğduktan sonra mı mala bağlıyor?
Geçen eve dönerken solda aklıma geldi, durdum düşündüm yani nedir olay..

Sakallı bir kadın vardı kolları kıllı ve otu ziki yaşında.O yaşına ve daha şimdiden aklaşmaya yüz tutmuş başına rağmen hiç ziki tuttuğunu sanmıyorum. Vukuyu da tutmamıştır. Aseksüeldir belki. Gerçi 1,5 metreden duyulan o keskin kokusuyla bence no-seksüeldir. Ama kötü anlamda düşünmeyin. O kokusu ve kılları bana çok yakın bir arkadaşımı hatırlattı. Bu sayede kıllı kadına yakınlık hissetmeye başladım, sanki abimmiş gibi geliyordu bazen. Bazen de kahvedeki amcalar gibiydi, sanki yol sorsan 15 dakka aynı şeyi anlatacakmış gibi bir izlenim veriyordu. Yahut cami çıkışındaki orta yaşlı amcalar; hani gururlu olurlar namazı kıldı diye. Namazı sanki herkes gibi değil de kafasının üstünde döne döne ve aynı zamanda moonwalk yaparken kılmış gibi gururlu ve havalıdır. Ayrıca yeni aldığı sevap point'lerin mutluluğu da yirmilik dişlerinin arkasından okunur.
Bu olay bana dokunur. 
Neyse kıllı abi/abla karışımı bir karakter. Acıma, merhamet ve tiksinti karışımı bir his kombosuyla yaklaşır tüm insanlar ona. Bu yüzden kimse bir işini yaptıramaz. Yapmaz da zaten. Onun için "bilmiyorum" kelimesi ile "sikseler öğrenmem" aynı anlama gelir. İkinci kısmın gerçekleşmesi için çok şanslı olması lazım ama neyse.
Gidip şimdi pontik kafalara söylensen olmaz. Onlar da biliyor bunun ne mal olduğunu. Siktiret o anlamaz öyle şeylerden denir.
Nasıl lan? Ben niye anlıyorum o zaman? Ben de anlamazsam kim anlayacak? 
Sen anlar mısın ? 
Kesin anlarsın. Sen de o göz var görüyorum.
Ama o anlamaz. Anlamaya da çalışmaz. Kimse de anlamasını beklemez. Abbow! bu ne acı bir durumdur lan. Mal olduğunu sadece kendine değil, tüm dünya aleme kabul ettirmek... Evet kimse senden bir şey beklemez ama günün birinde kalkıp da "hop! bi dakka beyler! size yıllardır söylemek isteyip de söyleyemediğim bir şey var. Ben aslında ayakta işemiyorum" dersen kimse seni sallamaz kıllı bacı.
Çok acı.
Hani böyle çiğdir ya Hıyar... 
Yersin de yavşak ötesi bir tat bırakır ağızda.. Su içsen de faide etmez.
Ya da dibi gelmiştir ama dostlar gaz verir "daha var daha var" diye, 5 tur daha atar o dalga. Sonra zıvanaya varıp da zıvanadan çıkınca o son fırt. Öeh. 
Ne sikindirik bir tat.
Hemen bir bardak soğuk su içmeli .

fışır fışır
o biçim
içim yanmış be
oh

Neyse dönerken solda bunu düşündüm işte.
Sonra baktım yola. 
yola yola yol bırakmamış şerefsizler.
İşte aynı bu yolların yolunduğu gibi gidip de kılbacının kıllarını yolasın gelmedi mi ?
1+2=3 
öyle Tokat'laya Tokat'laya yolcan. Hatta Yozgat'laya Yozgat'laya.... ya da Malat'yalasak da mı saklasak, Malez'yalamasak da mı atlasak.
Off. 
Mafettin bizi kıldanbacı.
Onu görünce diyorum kendime. Ailesinde kesin sigara içen yoktur. Yoksa yanında çakmak çaksan, bir kıvılcım onun aurasındaki osuruk partiküllerini ateşe verip sonrasında kılları tutuşturur. Ve işte o an... İşte o kılların tutuştuğu o an.. İnsanlık tarihinin en parlak ateşi olur, komşu galaksiden bile çıplak gözle görülebilir. Alevin parlaklığı sadece osuruk parçacıkları ve kıl bombaları değildir. Aynı zamanda böylesi bir cehaletten kurtulan dünyanın aydınlığı da alevin canına can katmıştır. Hey yavrum be, götün birinden daha kurtulduk der gibi.
Toplu taşıma taşıtında taşınırken ağzına gelen balgamı ineceğin durağa kadar hem yutmamak hem de tükürememek gibi.. ağzında sulandıkça sulanır. bayılmaya yakın ineceğin durak gelir. Tak!
İnince büyük bir zevkle ŞAPURTFSLFLSŞKÇSTCTŞSFTÇKST! diye yapıştırırsın yere.
İşte aynı öyle bir rahatlama yaşar sevgili evrenimiz.
Evren önemli aga.
Dönüş önemli.
Dönmek lazım yani.
İki fırttan sonra
Döndürmek lazım
Kralı sağda olsa
Soldan soldan..
Tak!

3 Haziran 2016 Cuma

Nerden geldik biz buraya?


Bir süredir düşünür dururum. 
Ne alaka bütün bu olanlar deyü.



Yav olay şimdi şöyle gelişti. Bir gün Karides'le oturuyorduk (kendisine böyle denmesinden hoşlanmaz ama koy götüne yine de). Malum müzik, doğa, yeşillik ve sohbet en sevdiğimiz 5 şeyden ikisi. Kanca var, o zamanlar yükseliş çağında, muhteşem yüzyılını yaşıyor.
Daha sonradan tabi evlendi, çoluktu çocuktu derken.. Eh yoruyor tabi insanı bir yerde, o da yaşlandı.
Gitarist de doktorluğa geri dönmüştür herhalde bu aralar, bilmiyorum. Neyse ot'uruyorduk yine bi' gün, "İnsan beyni tarafından üretilen düşünceler ve bu düşüncelerdeki boşluklar üzerine diyalektik bir çalışma" isimli sohbet konumuzdan ilerliyorduk. Tespit ettik ki, gerek düşüncede, gerekse düşüncenin gerçekleşmiş halinde, yani sözde boşluklar oluşuyor. En öküz tabiriyle: Cümleye başlıyon, sonuna geldiğinde nerden geldiğini unutuyorsun. Kovanın başında dönenler bilir. Kovanın dediysek, arı kovanı.. Sen ne sandın.
İşte azizim bu boşluklara çukur adını vermiş bulunduk. Bu durumun vuku bulmasına da çukura düşmek dedik. İlk başlarda, sebze yemeğinden sonra dişin arasına sıkışıp kalan ve çıkmamakta ısrarcı, çıkarmaya çalışınca da gecekondusunun yıkılmaması için "keserim çocuğumu" diye bağıran amcalar kadar acımasız olup dişi kanatan cinsten lanet bir yemek parçası gibi orada hep durduğunu düşündük. Biraz daha insani cümlelerle açıklamak gerekirse: Teorimize göre bu çukur, avını bekleyen bir örümçek gibiydi. Önce örüp, sonra çekiyordu adeta. Senin cümleye başlamanı bekleyip sonra ffhhhüüüppp diye yarısını hüpleten vakum gibi. Aklını alır adamın aklını.
Sonra biz bu teoriyi testetmek için birkaç sezon daha geçirdik kovanın başında. (Hala arı kovanından bahsediyormuyumbilmiyorumamasenanladınbenceonu.) Bir de baktık ki aslında çukur, diğer bütün çukurlar gibi bir amaca hizmet ediyordu. Ve kurallarını öğrenebilirsen aslında hizmet ettiği amacın da iyi olduğunu görebilirdin. Mesela bok çukuru. Olmasa çok kötü olurdu değil mi ? Öyle böyle değil. Hiç bir bokun yerin altına girmediği bir dünyada. 6 milyar insan günde sadece 1 kere sıçsa, metrekare başına çılgın bir bok miktarı düşerdi. Muazzam bir durum (karides'e selam). 
Bu bizim çukur da aynı. Mevzu da bazen boka sarabiliyordu. Boku çukura gömmezsen kokar, sıkıntı olur, ağzını kurutur yani adamın o biçim. Bu yüzden arada tak!
Düşünce çukura otomatik bir geçiş olur mevzular arası. galaksiler arası. salak si'ler arası. uluslararası telefon hattı gibi ordan oraya. Yanar yani.

Dur hele bi soluklanak.

Mevzuya dönelim.
Şimdi bu güzel çukurun, güzel bir amacı olduğuna hemfikir olduk mu? 
Kanca vardı bir de. 
Kanca sadece Kanca değildi artık, o bir kancaydı. Çukura düşünce seni çıkaran bir kanca, çukurun üstünde sallandıran, düşüşü kalkışı yumuşatan kanca. Diğer bir deyişle, güzel müzik.

İşte ordan geldik buraya. Ama mesela burdan oraya gitmek ister miydin deseler de yok demezdim hani.
İki türlü de güzel, iki türlü de bok. Bok her zaman var. İçimizde taşıdığımız en büyük değerdir bok, yaz bunu bir yere.
....

Bazı bazı damlar puşt gibi

O şezlongları çaldığımız
Muzu tuza bandığımız,
Cayır cayır yandığımız
Kafalar oy, kafalar.

Şimdi tuz gitti, muz kaldı
Şezlongun yerini honda aldı
Dikiz aynamdan bakıp derim
Lan kafamız iyi yandı.

2017 D.P.
Unutmayın lan!
***
**
*

26 Mayıs 2016 Perşembe

Tam iki2

Hiç unutmam bir Mayıs ikindisiydi.... Aylardan Nisan

O biçim inişli çıkışlı mevzular vardı.
Hızlı zamanlardı.
Bitmez sandıydık. Bitti gibili.

Tam zaman makinesini keşfetmek üzereydik ki, zaman yetmedi, zaman geçti.

2 yıl attı bir anda.
Lan noluyor dedik.
Sözsüz şarkıları özlüyoruz şimdilerde.

Abi valla ben yıllar boyunca ayak direttim bu çarka tekere ama dışarda durmak taşak ister anladım. Günün sonunda göt olmak da var tabi,



Tak! bi baktın 30'sun ağzında sigaran. Olmaz yani, sıkıntı.
Biz de na'aptık abicim. Şa'aptık. 
Yıllar boyu, yollar boyu de get dediğimiz denizin dalgalarına bıraktık kendimizi.

Fena da olmadı aslında lan. Yani aktı gitti böyle yağ gibi. Arada çok kafa sikiyor tabi ama napcan aga büyümek böyle bişey. 
Öbür türlüsü de fena olur muydu dersen, yok olmazdı, çok da cici olurdu. Her türlüden oluru var.
Yani akışına bırakcan bi' yerde. Yoruyor moruyor ama akış var akış. akcaz gitcez.
Bir de şu sayısal bize vursa.
Ağzını kırarım onun kime vuruyon la sen?

Ya.. işte falan oldu filan oldu derken tak! 
.Olmadı kaçarız.
Kaşıma ekranı

Amma ve lakin boş vakit dediğin şey hiç de öyle boş şey değildir. Aksine çok kıymetli. Nitekim zümrütün üstüne yazılanları okuyabilmek için çok boş vakte ihtiyaç vardır. Aynı şekilde rüzgara karışmak için de.
.

İşte bu yüzden zaman makinasını icad edecektik.
Yav tam olcaktı be.
İnanılmaz olcaktı
Lan tam da zamanıydı.
Ama işte gel gelelim tutturamadık ayarını kafanın.
Nasıl mı? Baş harflerine baksana.

He onu diyordum ben de. Tam zaman makinasını yapcaktık. Tak! zaman kalmadı.
3 kere vurdu kapıya bi kere.

+Bir şey söyleyeyim mi?
-Yok
......